Friday, June 8, 2018

Gece koşusu

4 saat olmuştu koşuya başlayalı. Gecenin en soğuk saatlerindeydik. Ayaklarım yorgun değildi ama midemden dolayı kaç dakikada bir karnımda ağrı hissediyordum. Koşunun yaklaşık 30. km'lerindeydik. Kafa lambam önümü aydınlatıyordu. Arkamızdan 2 yavru köpek bize katılmış geliyordu. Önümüzde Ankara'nın panoramik manzarası, görüntünün az sağındaysa güneş doğmaya başlıyordu. Bütün bunlar bana gerçek olamayacak kadar muhteşem geliyordu. Aşırı endorfinden bambaşka bir coşku halindeydim. Aslında karnım ağrıyor olmasaydı sonsuza kadar böyle koşabilirdim. Bunun için yapmam gereken şeyi ise çok iyi biliyordum. Fakat önemli bir sorun vardı: artık kağıt mendilimiz kalmamıştı.

Haftasonu koşumuz için plan şuydu: 2 Haziran'ı 3 Haziran'a bağlayan gece saat 12'de ODTÜ'nün Büyük Spor Salonu'ndan başlayıp yalıncak ormanına girip Eymir gölünün arazisine girmek. Orada gölün çevresini arazi yollarından turlayıp tekrar geri dönecektik. Planı duyduğumda heyecandan yüzümde beliren gülümsemeyi ve gözlerimdeki parlamayı beni tanıyanlar tahmin edebiliyordur.

Daha önce de benzer bir koşu deneyimim olmuştu. Gece 4:30'da başlayıp sabah 8 gibi bitirmiştik. 1000 metre kazanımla toplam 40 km koşmuştuk. Bazı koşular insanın yaptığı spora hem de genel olarak hayata karşı bakış açısını etkiler. Bu da onlardan biri olmuştu. Bu seferki benim için daha sağlam bir deneyim olacaktı. Hiç uyumadan, koşarak yeni güne başlayacaktık. Nedendir bilmem geceyi uyumadan geçirip yeni güne başlama fikri çocukken bile bana çok cazip gelirdi. Bir gece bunu denemiştim. Çok iyi hatırlıyorum, sabah 6'ya doğru dayanamayıp uykuya dalmıştım. Neyse.

Yanıma lazım olur diye 2 jel, yarım kalıp bitter çikolata ve toplam 1 litre su aldım. Eymir'in Gölbaşı girişindeki çeşmede ikmal yapmayı planlamıştık fakat oraya vardığımızda çeşmenin kapalı olduğunu farkettik. Yapacak birşey yoktu. Neyseki TRT girişinde de çeşme var. Oraya kadar dayanmak hayli mümkündü.

Gece arazide koşmak için yanıma baton almanın iyi fikir olabileceğini sonradan farkettim. Batonla koşmanın genel olarak dağ yarışlarında kullanmak üzere alışkanlığı artırmak için iyi olabileceği dışında 2 önemli faydası daha olurdu: (1) karanlıkta ayağımı ters bir yere koyabilir, veya taşa takılabilirdim, yokuş yukarı koşarken sağladığı fayda dışında dengesiz zeminlerde yokuş aşağı inerken de dengeyi sağlamak için faydalı olurdu, (2) ormanda beklenmedik hayvan dostlarımız var, özellikle köpeklerden kendimizi korumak için baton gerekli. Neyseki bizim ekipte Serhan abi ve benim dışımda diğer herkeste baton vardı, yani köpeklerin saldırma durumunda kendimizi yeterince koruyabilecektik.

Gündüzleri uysal olan köpekler geceleri saldırganlaşıyor. O yüzden normalden çok daha fazla köpek tehdidiyle karşı karşıya kaldık. Gece veya sabah çok erken koşmaya çıkarsanız aklınızda olsun, ne kadar kalabalık olursanız o kadar güvende olursunuz.

Koşunun 1. saatini geriye bıraktıktan sonra yavaş yavaş artacak şekilde karın ağrılarım başladı. Akşam yemeğimi normalden daha erken yememe rağmen oldu bu, ya yediğim yemekten zehirlenmiştim, ya da (daha muhtemeldir ki) sindirim sistemim gece koşmaya alışık olmadığı için dengesini kaybetmişti. Ama hiç dert değildi. Tam olmam gereken insanların yanında, olmam gereken yerdeydim.

Dönüp arkama baktığımda, benimle beraber kafa lambalarıyla koşan insanlar çok güzel bir görüntü oluşturuyordu. Havadan sudan laflıyorduk, şakalaşıyorduk. Gece yarısı ormanda koşuyorduk. Ve bu, kendimiz dışında hiç kimsenin umrunda değildi. Gerçek özgürlük böyle birşey herhalde.

Yanlarından geçtiğimiz kuşlar bizim lambaları farkedip güzel güzel ötüyorlardı. Bu ötmeleri korkudan mı kaynaklanıyordu, yoksa lambalarımızdan çıkan ışığı görüp sabah olduğunu mu düşünüyorlardı bilmiyorum ama umarım çok fazla rahatsız etmemişizdir.

Turan Güneş bulvarını geçip tekrar ODTÜ yerleşkesine girdikten bir süre sonra 3 yavru köpekle karşılaştık. Çok cana yakın, oynamayı da çok istiyorlardı. Biz onlara ilgi gösterdikçe onlar peşimizden gelmeyi sürdürdüler. Böyle devam ederlerse yerlerinden yurtlarından olacaklardı.. Öyle de oldu. Bu 3 yaramazdan 2'si bizimle 6 km kadar koşup kampüse geldiler! Koşuyu saat 4:50 gibi Büyük Spor Salonu'nda bitirdiğimizde yavrular o kadar yorgun düştüler ki hemen birbirlerine sarılıp yattılar. Umarım yeni yaşam alanlarında daha mutlu olurlar.

Gece ile her zaman aşk/nefret ilişkim olmuştur.

Gündüz kalabalık olan sokaklar, yollar geceleyin kimse yokken bana tuhaf, hoş bir his verir. Herkes ya uyuyor, ya da evine çekilmiş uyumadan önce birşeyler yapmakla meşgulken sen onların terkettiği yerlerde kendi varlığını sürdürüyorsun, onlarla olan bu farkın seni sanki başka bir boyuta geçiriyor, sanki bizimkiyle aynı olan paralel bir evrene geçmişsin.

Bazen ise geceleyin insanların uyuması, hayatın birkaç saatliğine durması beni rahatsız eder. Çocukken bu fikir aklımı çok meşgul ederdi. Bütün şehrin geçici bir "ölüm" haline girmesi beni korkuturdu.

Yaşım ilerledikçe, derslere ve sınavlara çalışarak, veya sırf kitap okumak için gece geç saatlere kadar uyanık kalarak o gizemli korkuyu yendim, ama melankolisi hala sürüyor.

İşte bütün bu karmaşık duyguları, en sevdiğim ve yapmaya doyamadığım aktivite olan dağda taşta koşmakla birleştirmek, benim için tarifsiz hisler uyandırıyor: kendini akışa bırakıp başımı kaldırınca yıldırzları izleyebilmek, kafa lambamın aydınlattığı birkaç metre dışında kalan çevremdeki o uçsuz bucaksız esrarengiz alanı hafiften merak etmek, beraber koştuğum ekip (veya bence bir nevi "kabile") ile beraber karşımdaki bilinmeze doğru ilerlemek...

Yola yalnız çıkılmaz, güvendiğin insanlar olmalı etrafında

Koşmak, yok olup gitmeye ve ölüme karşı direnmek adına elimden gelen en anlamlı eylemlerden biridir. Gündoğumuna şahit olmak ise sevinçtir, umuttur. "Bitti nihayet" derim kendi içimden. Doğa uyanacak, çevremdeki kapkara boşluğun yerini ışık alacak.

"Bitti. İşte dündoğumu."

Böyle güzel bir deneyimi yaşamamı sağlayan dostlara (Duygu Ören, Ömür Birler, Bora Maviş, Erkan Vural, Hakan Kocakulak, Serhan Poçan ve Soner Büyükatalay) minnettarım.

(Dipnot: masaüstünden blog'u ziyaret etmeniz durumunda haftanın şarkısı olarak seçtiğim Led Zeppelin grubundan "The Rain Song" şarkısını sağdaki Spotify gadget'inden dinleyebilirsiniz.)

No comments:

Post a Comment

Aladağlar Sky Trail - Volunteering - August 2024

The trip to Aladaglar mountains in the heart of Turkey, to volunteer in Aladaglar Sky Trail. This race, the people organizing it, these moun...