Wednesday, January 2, 2019

Geçen yılın bana kattıkları

Hayatlarımıza anlam kazandıran, bize geçmişimiz ve geleceğimize dair hayaller kurduran masalları ve hikayeleri hep sevdim. 2018'in son günlerinde okuduğum kitapta tam da böyle hikaye ile karşılaştım. Eduardo Galeano'nun "Hikaye Avcısı"ndan:

"Her şeyden önce, zaman ve dünyadan bile önce, hepimiz birer tanrıydık.
Hindu tanrısı Brahma rekabete tahammül edemedi: bizlerden kutsal nefesi çaldı ve kimsenin bilmediği bir yere gizledi.
O zamandan beri kaybolmuş kutsal nefesi arıyoruz. Denizlerin dibinde, en yüksek dağların zirvesinde.
Brahma ise uzaktan bir yerden gülerek bizi izliyor."

Ekstrem şartlar altında gönüllü olarak sefalet içinde debelenmelerimiz için ilginç bir açıklama, değil mi?

Sahiden biz neden bunları yaparız ki? Uzun mesafelerce koşarız, tırnaklarımız düşer, mide bulantısı yaşayıp yiyip içtiğimiz her şeyi dışarı kusarız, yorgunluktan, vücut ağrısından doğru düzgün uyuyamayız. Aramızda aslında koşanlardan, düz yolda pedal çevirenlerden daha yüce işler başaran 7000, 8000 metre yükseklikteki zirvelere tırmanan insanlar, bu yolda hayatını kaybeden insanlar da var.

Ben 2018 yılı boyunca kendimce bu "neden" sorusuna (efsanelere başvurmadan) cevaplar aramaya çalıştım. Şöyle ki: bence bizler doğa ile aramızda kurduğumuz yapay duvarlardan kurtulup kendi özümüze geri döndüğümüzde gerçek mutluluğu yakalıyoruz. Hayatta kalmamızın sadece doğanın ve şansın insafına kaldığı o nadir anlar, insana şehirdeyken kafasında kurduğu takıntıların, korkuların aslında ne kadar gereksiz olduğunu öğretiyor. Kendimize geliyoruz. Varlığımızın en saf halini, savunmasız ve korunmasızken, doğadayken kavrıyoruz.

Doğada savunmasız ve tek başımıza hayatta kalamayacağımıza göre, diğer canlılarla, insanlarla bir çeşit dayanışma içinde olmamız şart. Böylece başkasına iyilik yapınca aslında kendimize de iyilik yapmış oluyoruz. Diğer insanların iyiliğini düşünmek bize de iyi geliyor. Her şey karşılıklı. Bizler komün hayatı sürerek hayatta kalmak yönünde evrilmişiz. Dayanışma içinde olmadan yapamayız. Yapar gibi görünebiliriz ama o zaman da birşeyler eksik olur, mutsuz oluruz.

Strugatski kardeşlerin "Tanrı olmak zor iş" romanından

Geçen yıl aldığım en büyük dersler bunları farketmek oldu. Yaptığım spor, ve dolayısıyla tanıdığım sevdiğim insanlar olmasaydı bunları öğrenemeyecektim.

Son olarak 2018'de yaşadığım 10 en unutulmaz anı yazmak isterim (sırasız olarak):
  •  Yeni yıla annem ve dayımla girdim. Aileden uzak yaşayan her insan için güzel bir olaydır bu, eminim.
  • 2018 boyunca en yakın arkadaşlarımdan biri sayılan, her şeyimi paylaştığım Erhan ile sayısız kere buluşup kahve içip muhabbet ettik. Bazen ise koşarak muhabbet ettik. Her bir muhabbet ayrı iyi geldi.
  • ODTÜ'de en sevdiğim insanlardan biri olan Mehmet Somel ile yemekhanede karşılaştık. "Bu haftasonu sabah saat 4:30'da buluşup 4 saat koşmayı planlıyoruz, gelmek ister misin?" demişti. Böyle bir teklife hayır diyemezdim. ORDOS'tan insanlarla ilk defa bu etkinlikte beraber antrenman yaptım, sonrasında devamı geldi. İyi ki.
  • İznik Ultra'ya annemle beraber gittik. Yarış esnasında karşılaştığım insanlarla (koşucu olsun, çiftçi olsun) elimden geldiğince iletişimde olmaya çalıştım. Küçük bir "kolay gelsin" dilemenin hem karşımdaki insana, hem de kendim için iyi geldiğini farkettim ("mutlu insan başkalarını düşünendir").
  • Deniz seviyesinden başlayıp Tahtalı dağına çıktım. Sonrasında Bora Maviş ve Serhan Poçan ile bizim ekipten diğer koşuculara moral için, ama aslında bütün koşuculara destek vermek için son kilometreleri geri dönmüştük. Bir yerde durup dinlenirken elime bir taş aldım. O an gittiğim dağlardan taş toplamaya karar verdim.
  • Aladağlar'ı sevdiğim insanlarla keşfettim: ORDOS'tan insanlar ile beraber çok güzel zaman geçirdiğim, çok şey öğrendiğim toplam 3 ziyaret gerçekleştirdim Aladağlar'a. 3000 m yüksekte toplam 6 kişi bir çadırda sıcak olsun diye uyumak, sabah yiyilen dünyanın en lezzetli kahvaltısı... Aynı zamanda zaten idol olarak gördüğüm insanlarla daha da kaynaştık, ve kendilerinden çok şey öğrendim.
  • Aladağlar ile ilgili başka ama bence ayrı yazılması gereken bir anım daha var: Çamardı'na doğru minibüsle giderken, cura ve türküler eşliğinde ay tutulmasını seyretmiştik.
  • Saat 12'de başlayıp sabah gün doğduktan sonra bitirdiğimiz o koşu: karşımızda gün doğumu, Eymir'in patikalarında tam tur koştuktan sonra Yalıncak'tan tekrar kampüse inerken 2 yavru köpek bize eşlik etmişti. Koşu bitti, eve döndüm. Yatağıma girdim ve uyumadan önce Led Zeppelin'den Rain Song'u dinledim.
  • Ankara'ya geri dönerken aylardır huzursuz ve ağır hasta olan anneannemden vedalaşırken son kez geri dönüp elini sımsıkı sıkmıştım. O an ise benim ona son dokunuşum, ona gerçek hayatta son bakışım oldu. Şimdi sadece bazen rüyalarımda görüyorum kendisini.
  • Avusturya'ya geldiğimden beri ilk defa 2000 m üzeri bir zirveye çıktım. Bununla ilgili detaylıca zaten bir önceki yazımda yazmıştım.

Zor bir yıl olacağa benziyor gerçi, ama yine de umarım hepimiz için rüyaların gerçeğe dönüştüğü, bol dayanışmalı, bol gülücüklü bir yıl olur.

(Haftanın şarkısı Pentagram'dan "Geçmişin Yükü". Bu şarkının Spotify'da iki versiyonu mevcut: biri 2012 çıkışlı MMXII albümünden orjinal kayıt, diğeri ise 2017 yılında yayınlanan Akustik albümünden. İkisi de gayet güzel ama buraya Akustik albümünden olanı koymaya karar verdim.)

Aladağlar Sky Trail - Volunteering - August 2024

The trip to Aladaglar mountains in the heart of Turkey, to volunteer in Aladaglar Sky Trail. This race, the people organizing it, these moun...